15 Mar
Yazar
0 Yorum(lar)
109 Görüntüleme
KAHVE VİYANADA II ; Viyana Kuşatması 1683'te sona erdi. Türkler, şehri terk ederken yanlarındaki fazla ağırlıkları da burada bıraktılar. Bu ganimetler arasında çok sayıda çadır, hayvan, tahıl ve yaklaşık 500 çuval kahve vardı. Ancak Viyana halkı kahvenin ne olduğunu bilmiyordu. İçlerinden bir yüzbaşı, kahvenin deve yemi olduğunu iddia etti ve kahveyi Tuna Nehri'ne dökmeye karar verdi. Uzun yıllar Türklerin arasında yaşamış ve kuşatma sırasında Viyanalılar için casusluk yapan Kolschitzky, olaydan haberdar oldu. Savaşta gösterdiği başarının karşılığı olarak ne olduğunu gayet iyi bildiği kahveyi Viyanalılardan istedi. Kolschitzky önceleri evden eve dolaşarak ve sonrasında kurduğu halka açık çadırda, Viyanalılara küçük fincanlarda Türk Kahvesi sundu ve kısa sürede kahvenin nasıl hazırlandığını öğretti. Böylece Viyana da kahveyle tanışmış oldu. O dönemde açılan Viyana kahvehaneleri, diğer birçok ülke tarafından örnek alındı.
KAHVE LONDRADA ; İngiltere kahve ile ilk olarak 1637 yılında tanıştı. Bir Türk tarafından Oxford'a getirilen kahve, öğrenciler ve öğretim üyeleri arasında çok popüler oldu ve "Oxford Kahve Kulübü" kuruldu. Şehirde 1650 yılında "Angel" adında ilk kahvehane açıldı. 1652'de ise Yunan asıllı Pasqua Rosée, Londra'daki ilk kahvehaneyi hizmete sundu. Türk Kahvesini hazırlamayı ve pişirmeyi çok iyi bildiğinden bu lezzeti arkadaşları ve müşterileriyle paylaştı. 1660 yılına gelindiğinde Londra kahvehaneleri sosyal yaşamın vazgeçilmez bir parçası olmuştu. Çoğunlukla yazarların, sanatçıların, şairlerin, avukatların, politikacıların ve filozofların kahve içip sohbet ettiği bu kahvehanelere bir dönem halk arasında "Penny Üniversiteleri" adı yakıştırıldı. Çünkü buralara gelenler sadece kahve içmekle kalmıyor, giriş ücreti olarak ödedikleri bir penny karşılığında entelektüel kesimin sohbetlerinden pek çok şey öğreniyorlardı.